29 Mayıs 2015 Cuma

Sokak Kedisi

SOKAK KEDİSİ

Vazgeçmek için çok erken diyor bir sokak kedisi.
Susmasını söylüyorum, inanmıyor besbelli,
Anlatıyorum tane tane,
Daha ilk adımda yorulup, emeklediğimi.
A harfinde fırlatıp atışımı alfabeyi,
Bırakıp gidişimi, bir vakitler çok sevdiğim her şeyi,
Sırf erken yorulduğumdan.
Yeniden başlamak için çok geç diyor,
Tembelce gererek patilerini.
Gitmesini söylüyorum defalarca, oysa lafımı ikiletmezken.
Bir çöp bidonunda kaybolup gidiyor tüyleri.
Günlerce yürüyorum, hiç durmadan.
Başladığım ve bitirdiğim nokta arasında.
Dönüyorum yeniden,
Sırf göstermek için yeniden başlayabileceğimi,
Bomboş bir sokaktaki,
Bomboş çöp bidonuna.
Gözümde dolaşıyor,
Kaçıp giden sokak kedilerinin hayali.
İçimi kanatıyor,
Huysuz bir çocuk sesi.
Üstelik tam da istediğim gibi;
Başladığım ve bitirdiğim yerdeyim,
Sırf erken yorulduğumdan.

ZY

21 Mayıs 2015 Perşembe

Senin için döneceğim


Salatalık asmalarının içinde görünmez olmuş, arada sırada bahçe kapısına tedirgin bakışlar atarak, salatalık arıyordu. Ayşe hatun sabah erkenden kalkıp toplamış olacak ki, yeşil yaprakların arasında aradığını bulamıyordu. Toprağın üzerine oturup, sırtını bahçe duvarına yasladı. Gözünün önüne gelen arılardan birini, telaşa kapılmadan kovaladı. Güneş, yüzünü sıcacık okşuyordu. Gözlerini kapattı. El çırpma sesini duyup da korkudan sıçrayıncaya dek uzun zamandır hiç olmadığı kadar huzurluydu. Aniden büyüyen gözleri tanıdık bir yüzle karşı karşıya gelince, kaşlarını çatıp,

"Rüyanda mı gördün? Nereden damladın yine bahçeye sabah sabah?" diye terslendi. Gözlerini yeniden kapattıktan sonra, adamın toprağın üzerine, tam yanına oturduğunu hissetti. Birlikte geçirdikleri yirmi altı yıl, yan yana saatlerce hiç ses etmeden oturabilme özgürlüğünü tanıyordu. Ama o gün, içinden gelen tek şey gevezelik etmekti. Belki de salatalıkları kaçırmasından kaynaklanan hayal kırıklığını bastırma yoluydu bu. Gözlerini açıp, yana döndü.
"Özgürlük nedir sence?" diye sordu, az öncekine göre çok daha sakin bir sesle.
"Özgürlük..." dedi öteki durgunca. Uzunca bir süre, hiç acele etmeden düşündü. "Bir sabah vaktini, yatağında değil toprağın üzerinde geçirebilmektir. Mecbur olduğun için değil, sadece öyle istediğin için."
"Yani biz özgür müyüz şimdi?"
"Burada, yan yana oturduğumuz sürece, evet." 
"Bu senin kendi kanaatin." dedi bacaklarını toplayıp, karnına çekerken. "Ben hiç de özgür hissetmiyorum, can."
"Nedenmiş o, can?"
"Üzerinde özgürüz dediğin toprağa bile bağlıyım da ondan." dedi üzgün bir sesle. Parmaklarını, toprağın üzerinde dolaştırırken, hüzünle iç çekti. "Bırakıp gidemiyorum ve tam olarak sahiplenemiyorum da." 
"Benden mi bahsediyorsun?" dedi merakla. Üstü kapalı konuşulmasından nefret ederdi.
"Ne alakası var?" diye cevap verdi ellerini topraktan çekip, göğsünde birleştirirken. Sinirlenmişti, sebebini anlamıyordu. Öteki omuzlarını silkti.
"Toprak su ister, emek ister, sevgi ve sabır ister." dedi duymazdan gelerek. "Ama hiçbirini yapmadan çekip gidersen de, arkandan sitem etmez. Sana olan bağlılığı azalmaz, ne kadar geç dönersen dön, döndüğünde yeniden başlayabilirsin."
"Ya hiç dönmezsen, o zaman ne olur?"
"Hiç dönmezsen de, üzerinde yeşillik bitmez belki ama yine de yaşamaya devam eder."
Başını kaldırıp baktığında, gülümsediğini gördü. Gözlerinde anlaşılmaz bir ifade vardı. 
"Toprağı seviyorum." dedi parmaklarını tekrar toprağın üzerine bırakırken. Çıplak ayaklarının altında dahi, toprağın ve iri taşların mırıltılarını hissedebiliyordu. "O kadar alıştım ki ona, bırakıp gitmeye korkuyorum. Büyük şehirlerde o kadar az toprak var ki!"
Adamın, nasırlı elleriyle saçlarını dağıttığını hissedince, küçük bir çocuk gibi sinirlenip, başındaki elleri uzaklaştırmaya çalıştı.
"Otuz yaşına geldin." dedi adam gülerek. "Her yıl aynı muhabbet! Git artık gideceksen."
"Üzülmez misin?"
"Neden üzüleyim? Sen yağmursun. Büyüteceğin ve yeşerteceğin onca yer varken, yalnızca benim için yağmanı bekleyemem senden."
Kız, adamın samimiyetle parlayan yüzüne, gizlemeye çalıştığı bir hayranlıkla baktı. 
Gülümsedi.
"Ne iyi adamsın sen, can! İyi ki birlikte büyüdük seninle. Utanmasam, babam iyi ki bırakıp gitmiş beni diyeceğim!"
"Delinin zoruna bak." dedi adam. İltifat aldığı zamanlarda olduğu gibi ne diyeceğini şaşırmış, bocalayarak bakışlarını kaçırmıştı. Cebine sakladığı salatalıklardan iki tane çıkarıp, birini kıza uzattı.
"Ninem sabah ezanında kalkıp toplamış." dedi. "Mutfakta bulacağım diye canım çıktı! Yiyip bitiriyorsunuz, ben ne satacağım diye söyleniyor."
Adamın güneşten parlak yüzüne bakmaya devam etti ve salatalıktan küçük bir ısırık alıp, yeniden gülümsedi. İçi, huzur denilen yaramaz çocuğun ayak sesleriyle doldu.
Bir gün mutlaka döneceğim, diye düşündü.
Senin için döneceğim, can,  benim canım toprağım!

ZY


16 Mayıs 2015 Cumartesi

Depresif mim


1-Depresyona ne sıklıkla girersin?

Lisedeyken mütemadiyen depresyondaydım sanırım. Ama yaşarken fark etmiyordum; bunu bana has, değiştiremeyeceğim bir özellik olarak görüyordum. Tıpkı gözlük takmaya yeni başladığınızda, gözlük takmadan önce aslında göremediğinizi fark etmeniz gibi; ben de hayata baktığım gözlükleri değiştirdiğimde, uzun zamandır depresif bir ruh hali içinde olduğumu fark etmiştim. Kendi kendimi iyileştirmeye çalıştığım bir dönemden sonra, asıl ben'i biraz olsun bulur gibi oldum. Arada sırada dalgalanmalar olmuyor değil, o kadar da insan doğası artık :) 

2-Bu gibi zamanlarda ne dinlersin?

Depresyondayken oturup duygusal müzik dinlemem açıkçası. Yangına körükle gitmeye ne gerek var, değil mi? :) Bilakis, fellik fellik kaçacak delik ararım bu tarz müziklerden. Genellikle beni mutlu eden şarkılar dinlemeyi tercih ederim, kendimi o şarkıların geçtiği güzel yerlerde hayal etmeye çalışırım. Kısacası, müziği ruh halimi yansıtmak için değil, bir çeşit meditasyon aracı olarak kullanmaya gayret ederim. (En azından sadece depresif zamanlarımda) İlla ki şarkı adı vermek gerekirse, Rocky Horror Picture Show'dan 'Time Warp' şu aralar benim içimi neşeyle dolduruyor :) Veya sadece, klasik müzik dinlediğim de oluyor. Yiruma'nın ezgileri çok hoş, insanı alıp başka bir dünyaya sürüklüyor örneğin. (Verdiğim iki örnek arasındaki uçuruma dikkatinizi vermeyin rica ederim :) )

Beni mimlediği için, güzel insan Syrano'ya teşekkürler :) 
Eğer yazmak isterse, Gülin Dünyası'nı mimliyorum :)
Hoşçakalın. 

11 Mayıs 2015 Pazartesi

Doğuş Otomotiv Trafik Hayattır!

Önemli olan ne kadar hızlı vardığınız değil, nasıl vardığınız... 
Trafikte aşırı hız yapmayın! Çünkü Trafik Hayattır!



Aşırı hız son yıllarda kazaya sebep olan unsurların başında yer alıyor. Özellikle gençlerin yaptığı trafik kazalarının çoğu aşırı hız nedeniyle meydana geliyor. Doğuş Otomotiv’in kurumsal sorumluluk markası Trafik Hayattır, ‘aşırı hız’ı konusunu ana mesajları arasına alarak projelerini kurguluyor.

Dünya Sağlık Örgütünün raporuna göre trafik kazalarındaki ölümlerin yaş grubu analizinde diğer ölüm nedenleri arasında 15-29 yaş grubu birinci sırada yer alıyor.   Bu durum gençlere yönelik trafik güvenliği kampanyalarının acil olarak arttırılması gerektiğini gösteriyor. Trafik Hayattır platformu bu noktada çok önemli inisiyatifler alarak önemli projeler geliştirdi; 4 senedir devam eden Trafik Güvenliği Uzaktan Eğitimi projesinin üniversitelerde seçmeli ders okutulmasının yanı sıra, 2014 yılında radyolarda yer alan ‘aşırı hız’ radyo spotu da dikkat çeken bir diğer proje oldu. İki projede birçok önemli ödül aldı. Bu ödüllerden en çok gurur veren ise 2014 Birleşmiş Milletler Genel Kurultay’ın da iki projenin Avrupa’da trafik güvenliğiyle ilgili örnek uygulama seçilmesi oldu.





Trafik Hayattır, ‘aşırı hız’ ile  ilgili projelerine yenisini ekledi ve her birinde farklı trafik güvenliği mesajlarının verildiği bir animasyon serisi üretti. Aşırı hız konulu animasyonda her gün trafikte rastladığımız hatalar vurgulanıyor.  Çocuğunu almaya giden bir babanın trafikte kalmasını ve sonrasında hız yaparak girdiği emniyet şeridinde kaza yapmasını anlatan animasyondan hepimizin çıkaracağı dersler var.
Bir boomads advertorial içeriğidir.

6 Mayıs 2015 Çarşamba

Aklımda bir resim var artık


"Bana bir hikaye bile anlatamayacaksan, ne diye duruyorsun yanımda?"
Göz kapakları kapalıydı, yüzünde hiç kimsenin duymadığı bir şeyi duyuyor gibi gizemli bir gülümseme vardı.
"Ne anlatayım?" dedi sıkıntıyla öteki. 
"Bilmem...Güzel bir şeyler. Gördüklerine dair..."
Görmek kelimesini nadiren kullanırdı; bugün onda farklı bir şeyler vardı. Yeni bir şey; durmayan, akıp giden, değişen.
"Çektiğim ilk fotoğrafı anlatabilirim." dedi öteki, garip bir sesle. "Onu daha önce hiç kimseye göstermedim."
"Mümkün olsa bana gösterir miydin?"
Kısa süreli sessizlik, odanın içinde uğuldadı. Hmmmm, diye ünledi adam 
"Hayır, göstermezdim." diye cevap verdi keyifle. 
"O zaman anlat bana, nasıl bir fotoğraf; insan mı var, nesne mi; siyah beyaz mı renkli mi? Anlamı ne? Kaç yaşında çektin?"
Adam, elini tutup kızı yattığı yataktan kaldırdı, dikkatle yönlendirerek pencereye götürdü. Perdeleri açtı. Işığın, kapalı göz kapaklarından yansımasını izledi. 
"Neden bilmek istiyorsun bunları?"
"Merak ettiğimden değil." dedi gülerek. "Anlattıklarını kafamda canlandırmayı seviyorum...Kitap okumak gibi ama daha kolay ve daha gerçek. Sanki yeniden görüyormuşsun gibi. Öyle mucizeler olur ya. Biri gözlerini verir sana ne bileyim, tıp bir mucize gerçekleştirir, araba çarpar, bir şey olur..." Gülümsedi. Gün ışığı, masum yüzünde, orada olmaktan mutluymuş gibi gereğinden fazla oyalandı.
"Böyle bir mucizeyle kıyaslanabilecek kadar güzel mi?"
"Belki biraz daha güzel."
"Yalan söyleme." dedi gülerek. Kız da güldü.
"Abarttım." dedi kabul ederek. Rahatsız etmeyen, adeta doğal bir ihtiyaçmış gibi ortalıkta dolaşan, kısa süreli bir sessizlik oluştu. Sonunda,
"Anlatacak mısın?" diye sordu canlı bir sesle.
"Evet, anlatacağım, evet..." dedi adam sabırsızlıkla. "Ama hayal kırıklığına uğramandan korkuyorum."
"Bende kırılacak hayal yok." dedi kız gocunmadan veya sitem etmeden. 
Bu küçük cümle, adamın içinde bir yeri acıttı.
"Tam anlatacağım, bir şey söylüyorsun, her şeyi unutup sessizliğini dinlemek istiyorum...Nasıl yapıyorsun bunu?"
Kız omuzlarını silkti. "Anlatmayacaksın, lafı kıvırıyorsun." dedi küskün bir sesle. Göz kapakları hala kapalıydı, gözlerinin ölü rengini çoğunlukla kimseye göstermezdi. Küçüklükten gelen bir alışkanlıktı bu. 
"Peki..." dedi adam mırıltıyla. "On sekiz yaşındaydım, ilk fotoğrafım özel olsun istiyordum; daha önce çekilmiş hiçbir fotoğrafa benzemeyen. Bir yandan da kendime saklamak istiyordum. Kimseye göstermeyecektim onu ki öyle de yaptım. Her neyse...Bunlar önemli değil. Elimdeki makineyi sımsıkı tutmuş, sahil yolunda dolaşıyordum. Sonra birini gördüm. Arkası dönüktü. Rüzgar çıkmıştı, siyah saçları denizden uzağa savruluyordu. Yalnız başına bir bankta oturuyordu. Daha önce çekilmemiş bir fotoğraf olmazdı bu; mutlaka milyonlarca benzeri vardı. Ama o an hissettiğim, daha önce kimse tarafından hissedilmemişti. Emindim buna. Zaten, görünüş aynı olsa da farklı olan hislerimiz değil midir?" Güldü ve kızın ilgiyle parlayan yüzünü inceledi. Mutluydu. Anlatacaklarını bir mucizeyle kıyaslarken samimiydi. Kendisini dinlemeyi gerçekten seviyordu. Bu gerçek de içini acıttı. Bir an susmayı düşündü ama çok geçti.
"Fotoğrafını çektim ve kimseye göstermedim. Benim bile bakmaya kıyamadığım zamanlar oluyordu resmine. Bencillik değil mi, bu? Bencillik evet, bana ne dersen de, haklısın."
Kız gülümsedi.
Adamın bencillikle ilgili söyledikleri umrunda değildi.
Güneş yüzünde parladı.
Tıpkı o gün sahilde olduğu gibi. 
Siyah saçları sırtına düştü, pencereden giren rüzgarla geriye savruldu.
"Aklımda bir resim var artık." dedi kız sakince. "İstesem de kimseye gösteremeyeceğim bir resim daha var, aklımda."

z.y.