Bu hayatta, içimi burkan her detay, hayatımın sadece ufak bir kısmından gelip geçmiş insanlardan miras kalmıştır nedense. Çoğu yaşamımın geri kalanında belki hiç görmeyeceğim, görsem bile tanımadan yanından geçip gideceğim insanlardır bunlar. Otobüste yanımda oturan adam, annesinin kucağından sarkan küçük bir kız, merdivenlerden çıkarken gözlerimin takıldığı dilenci çocuk ya da aynı sınıfta okuduğum halde benden fersahlarca uzak biri. Başka bir deyişle kendi denizimin kıyısına vuranlar.Üzerinden yıllar geçmesine rağmen unutamadığım bir detay - belki detaydan daha fazlası - aklıma her geldiğinde bende yeniden kıyıya dönme isteği uyandırıyor.
Hani dersleri berbat, okula kırışık ve kirli bir önlükte istemeye istemeye gelen, çantasında kırık bir kalemden daha fazlası olmayan, hocalardan sık sık azar işiten haylaz erkek çocukları vardır. Hayatınızın herhangi bir döneminde onlardan biriyle karşılaştınız mı bilmiyorum ama ben bir tanesiyle aynı sınıftaydım. Selamlaşmak da dahil olmak üzere iletişim kurmazdık hiç. Amcamların evinin yukarısındaki lüks bir villada çalışırdı bu çocuk okuldan sonra. Bahçedeki çöpleri, yaprakları toplar, oynadığımız parkın yanındaki çöpe atardı. Biz o vakitler, akşam olunca parklardan sürüklenerek çıkartılan, bisikletten düşe düşe dizleri yara bere içinde kalmış, çamurdan pasta yapmaya çalışırken elini yüzünü çamura bulayan çocuklardık. Biz oyun oynar, o çalışırken gözlerimiz buluşurdu bu çocukla zaman zaman. Ama ne o ne de ben birbirimizi tanıdığımıza dair bir işaret vermezdik.
Sonrasında hangi akla hizmet bilmem - çocukluk işte - okuldaki arkadaşlardan birine anlattım bunları. Okuldan sonra çalışıyor, villanın çöplerini topluyor dedim. Anlattığım kız, sınıfın en havalı kızlarından fakat özünde iyi ve benim de en yakın arkadaşım. Bilmediğimse sinirlendiğinde fevri davranan ve ne dediğini bilmeyen bu kız, villada çalışan çocuğun ilk aşkından başkası değil.
Bir müddet sonra, arkadaşım, tesadüf eseri bu çocuğun kendisine aşık olduğunu öğrenecek ve ona göre yüz kızartıcı olan işini tüm sınıfın önünde yüzüne vuracaktır.
Kıza, benim anlattığıma dair hiçbir kanıt yoktur ortada ancak içten içe kızarır, bozarır, utanırım...Hiç sesimi çıkarmam...
Günler geçer, görünmez ortalarda çocuk. Bir akşamüstü parktan ayrılırken birden karşıma dikilir.
-neden söyledin?
Bocalarım hafiften.
+neyi?
Şöyle bir yüzünü sallandırır çocuk, gözleri hüzünlü.
-boşver, der hafifçe. Arkasını döner, yürümeye başlar.
Mıhlanıp kalırım yerimde ve denizim kabarır, dalgalanır. Bilerek ve isteyerek, uzaklaşan çocuğun kıyıya sürüklenmesine izin veririm.
Yıllar geçer, kıyı artık görünmeyecek kadar uzaktır. Bense o "neden söyledin?" sorusuna veremediğim cevabı hala düşünürüm. Bu bana göre küçücük olay, o çocuğun içinde nasıl bir yara açtı? Yeniden sevmeye cesaret edebildi mi?
Bilemem...Ve içimi burkan da budur aslen.
Pilozof'tan bir parça.