Tavan
boştu...Etrafına dantel örülmüş avizeden başka hiçbir şey
yoktu tavanda. Gecenin sindirilmiş aydınlığında neden umrumda
olsundu bu? Gözlerimi yumdum. Göz kapaklarımın ardı boştu.
Arada sırada dijital ekranlar gibi titreyen yüzlerden başka hiçbir
şey yoktu göz kapaklarımın ardında. Az sonra beni bulacak ve
kollarına alıp bana daha önce hiç kimsenin sarılmadığı gibi
sarılacak uykunun ayak seslerini duyuyorken neden umrumda olsundu?
Uyudum.
Ertesi
sabah ilk iş köşe başındaki kırtasiyeye gidip bir poşet
parlayan yıldız aldım. Hatırlar mısın bilmiyorum...Fosforlu,
odanın ışıklarını kapattığında parlamaya başlayan, duvar
etiketleri. Yıllar önce uyku problemi çekerken annem almıştı
ilk kez. Çocukken gökyüzüne açık damlarda uyurkenki huzurumu
hatırlatmıştı, uyku problemime hayli faydası olmuştu.
Bu
kez de tavan boş kalmasın diye almıştım işte. Bu kadar basit ve
küçük bir şeyin, insan ruhundaki gedikleri kapatabiliyor olması
garip ama güzel. Zaten bu aralar güzel olan çoğu şey garip aynı
zamanda.
Tavandaki
yıldızlara bakıyorum...Evren, evrenin içinde bir galaksi,
galaksinin içinde yıldızlar, dünya, gezegenin karanlık bir
yerinde iki katlı bir ev, bu evin sahte yıldızlarla döşeli beyaz
tavanı; bu iç içe geçmiş matruşka bebeklerinin en saklı
köşesinde de ben. Yalnızlıktan dem vuracak diye korkma yine, bu
aralar yalnız değilim...Matruşkalar koruyor beni en azından.
Hapsolmuş gibi değil, korunmuş gibi hissetmeyi başarabiliyorum.
Bir
kağıt. Uyku tutmadı ya yine, başına sırf bu yüzden geçtim,
inan...Bir kağıt; beyaz, çizgili, yanında tükenmez bir
kalem...Yazıyorum, başlarda kimseye okutmamak üzere başladığım
satırlar, sonunda birileri okusun diye tutunduğum ağaç dallarını
anımsatıyor. Bunun itirafı güç ama kendim için
yaşayamıyorum...Gün geçtikçe daha iyi anlıyorum, değişmek
mümkün ama değişmek yönünde çaba sarf etmiyorum.
Tavan,
yine tavan, saniyeler ilerledikçe boş ve karanlıkken daha huzurlu
olduğum yönünde fikirlere kapıldığım tavan...Bir merdiven
alıyorum, düşmekten korkarak en tepesine çıkıyorum. Arada
sırada sallanıyor basamaklar, düşeceğim sanıyorum.
Teker
teker söküyorum yıldızları, sanki onları öldürdüm, ellerimde
parıltılarını yitirdiler sanki; hayır bunları ben hayal
ediyorum.
Sökülmüş
yıldızları yatağın altındaki karmaşık yığının arasına
fırlatıyorum. Birileri temizler, birileri süpürür, birileri ben
yokken çöpe atar onları, farkında bile olmam...
Yatıyorum,
tavan boş, göz kapaklarımın ardında yüzler var, o yüzleri de
söküp atabilsem, bir an tereddüt etmem, inan...
Ruhumda,
sökülen yıldızların açtığı gedikler beliriyor yine.
Anıları
ve yüzleri de söksem böyle eksilir miyim?
ZY
Beş para etmez kişiler için kendimizi üzmeye değmez hayatta. Ve yine beş para etmez kişilerin hakkımızda neler düşündükleri de asla umurumuzda olmadığı zaman mutlu oluruz. :) Sök at o yüzleri, kafanda yük etme, hafifle...:)
YanıtlaSileline, kalemine sağlık.
haklısın Müjde ablacım, umarım dediğin gibi olur. Çok teşekkür ederim...
SilKuzum benim nasıl özlemişim seni okumayı.
YanıtlaSil"Zaten bu aralar güzel olan çoğu şey garip aynı zamanda."
"Yalnızlıktan dem vuracak diye korkma yine, bu aralar yalnız değilim.."
"Hapsolmuş gibi değil, korunmuş gibi hissetmeyi başarabiliyorum."
Çok güzel cümleler. Yazının bütünü çok güzel zaten. Duyguların, bu cümleler okunduktan sonra duygularımız adeta. Kalemin dert görmesin.
Duygular, duygularımız; kelimeleri paylaşarak iyeliği değiştirebilmek duygusu o kadar güzel ki. Sırf bunun için yazıyorum belki de. Teşekkür ederim...İyi ki varsın.
Silİçim buruşuktu zaten, yazıyı okudum iyice buruştu, Hüznüme denk bir frekansta çıktı rastgele açıp okuduğum bu yazı, elinize sağlık.
YanıtlaSil"Hapsolmuş gibi değil, korunmuş gibi hissetmeyi başarabiliyorum." Ya aynı şeyse ikisi?
Ah işte bu soruyu sormayacaktınız :( aklım karıştı yine.
Sil