7 Ekim 2015 Çarşamba

Tavan yıldızları

Tavan boştu...Etrafına dantel örülmüş avizeden başka hiçbir şey yoktu tavanda. Gecenin sindirilmiş aydınlığında neden umrumda olsundu bu? Gözlerimi yumdum. Göz kapaklarımın ardı boştu. Arada sırada dijital ekranlar gibi titreyen yüzlerden başka hiçbir şey yoktu göz kapaklarımın ardında. Az sonra beni bulacak ve kollarına alıp bana daha önce hiç kimsenin sarılmadığı gibi sarılacak uykunun ayak seslerini duyuyorken neden umrumda olsundu?
Uyudum.
Ertesi sabah ilk iş köşe başındaki kırtasiyeye gidip bir poşet parlayan yıldız aldım. Hatırlar mısın bilmiyorum...Fosforlu, odanın ışıklarını kapattığında parlamaya başlayan, duvar etiketleri. Yıllar önce uyku problemi çekerken annem almıştı ilk kez. Çocukken gökyüzüne açık damlarda uyurkenki huzurumu hatırlatmıştı, uyku problemime hayli faydası olmuştu.
Bu kez de tavan boş kalmasın diye almıştım işte. Bu kadar basit ve küçük bir şeyin, insan ruhundaki gedikleri kapatabiliyor olması garip ama güzel. Zaten bu aralar güzel olan çoğu şey garip aynı zamanda.
Tavandaki yıldızlara bakıyorum...Evren, evrenin içinde bir galaksi, galaksinin içinde yıldızlar, dünya, gezegenin karanlık bir yerinde iki katlı bir ev, bu evin sahte yıldızlarla döşeli beyaz tavanı; bu iç içe geçmiş matruşka bebeklerinin en saklı köşesinde de ben. Yalnızlıktan dem vuracak diye korkma yine, bu aralar yalnız değilim...Matruşkalar koruyor beni en azından. Hapsolmuş gibi değil, korunmuş gibi hissetmeyi başarabiliyorum.
Bir kağıt. Uyku tutmadı ya yine, başına sırf bu yüzden geçtim, inan...Bir kağıt; beyaz, çizgili, yanında tükenmez bir kalem...Yazıyorum, başlarda kimseye okutmamak üzere başladığım satırlar, sonunda birileri okusun diye tutunduğum ağaç dallarını anımsatıyor. Bunun itirafı güç ama kendim için yaşayamıyorum...Gün geçtikçe daha iyi anlıyorum, değişmek mümkün ama değişmek yönünde çaba sarf etmiyorum.
Tavan, yine tavan, saniyeler ilerledikçe boş ve karanlıkken daha huzurlu olduğum yönünde fikirlere kapıldığım tavan...Bir merdiven alıyorum, düşmekten korkarak en tepesine çıkıyorum. Arada sırada sallanıyor basamaklar, düşeceğim sanıyorum.
Teker teker söküyorum yıldızları, sanki onları öldürdüm, ellerimde parıltılarını yitirdiler sanki; hayır bunları ben hayal ediyorum.
Sökülmüş yıldızları yatağın altındaki karmaşık yığının arasına fırlatıyorum. Birileri temizler, birileri süpürür, birileri ben yokken çöpe atar onları, farkında bile olmam...
Yatıyorum, tavan boş, göz kapaklarımın ardında yüzler var, o yüzleri de söküp atabilsem, bir an tereddüt etmem, inan...
Ruhumda, sökülen yıldızların açtığı gedikler beliriyor yine.

Anıları ve yüzleri de söksem böyle eksilir miyim?

ZY

6 yorum:

  1. Beş para etmez kişiler için kendimizi üzmeye değmez hayatta. Ve yine beş para etmez kişilerin hakkımızda neler düşündükleri de asla umurumuzda olmadığı zaman mutlu oluruz. :) Sök at o yüzleri, kafanda yük etme, hafifle...:)
    eline, kalemine sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. haklısın Müjde ablacım, umarım dediğin gibi olur. Çok teşekkür ederim...

      Sil
  2. Kuzum benim nasıl özlemişim seni okumayı.

    "Zaten bu aralar güzel olan çoğu şey garip aynı zamanda."
    "Yalnızlıktan dem vuracak diye korkma yine, bu aralar yalnız değilim.."
    "Hapsolmuş gibi değil, korunmuş gibi hissetmeyi başarabiliyorum."

    Çok güzel cümleler. Yazının bütünü çok güzel zaten. Duyguların, bu cümleler okunduktan sonra duygularımız adeta. Kalemin dert görmesin.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Duygular, duygularımız; kelimeleri paylaşarak iyeliği değiştirebilmek duygusu o kadar güzel ki. Sırf bunun için yazıyorum belki de. Teşekkür ederim...İyi ki varsın.

      Sil
  3. İçim buruşuktu zaten, yazıyı okudum iyice buruştu, Hüznüme denk bir frekansta çıktı rastgele açıp okuduğum bu yazı, elinize sağlık.
    "Hapsolmuş gibi değil, korunmuş gibi hissetmeyi başarabiliyorum." Ya aynı şeyse ikisi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah işte bu soruyu sormayacaktınız :( aklım karıştı yine.

      Sil